LONDRA MI? PARİS Mİ?

 

İlk olarak yeni yüzümüz ve yeni günümüzle AksamLife ekibi olarak tüm okurlarımıza tekrardan merhabalar… Git gide genişleyen ekibimiz ve yeni projelerimiz ile her Cuma evinize konuk olmaya devam ediyoruz…

Yılbaşı arifesi şehirlerin en hareketliği olduğu canlandığı ışıklandığı dönemdir.Yeni yılın gelişini ilk olarak bu parlak caddeler karşılar.Aralık ayında Dünya’nın en çok akın ettiği başlıca 2 şehir Londra ve Paris’tir.Geçtiğimiz hafta bu iki şehirin sokaklarının ışıklandırıldığı haftaydı ve bende bizzat bu büyülü atmosfere 2 şehirde de şahit oldum.İlk durağım Londra’ydı daha sonra 3 saatlik bir tren yolculuğu ile Paris’e geçtim.Yılbaşı döneminde bu iki şehirde neler oluyor hem gece hem gündüz hayatını sizin için inceledim.

LONDRA’DAN SON HAVADİSLER

Londra seyahatimde aklımda kalanlar ilk olarak şu aralar şehirde çok popüler olan ‘İsabels’ restorant.Bir süredir önemli markaların etkinlikleri düzenleniyor,ünlü isimler görüntüleniyor ve asla rezervasyon vermiyorlar.Açılalı belki 1 ay oldu son geçtiğimiz haftaya kadar rezervasyon yapmak neredeyse imkansızdı.Durum böyle olunca iyice meraklandık ve mekana ilgimiz arttı ve sonunda bu seyahatimde ‘İsabels’e gitme şansım oldu.Neyle karşılaştık dersiniz? ‘koca bir hiç’ ile.Ev salonu büyüklüğünde bir oda ortada şık bir bar ve sıradan bir menü.Yani iyi bir pazarlama stratejisiyle açılmış vasıfsız bir restorant.Yani diyeceğim şu ki Dünya’nın en zengin iş adım Bill Gates’in de dediği gibi ‘Cebimde 1 Dolarım olsa onu reklama yatırırım!’ Reklam stratejisi doğru olduğu sürece iş yapmayacak yer yok!

Bir başka şaşkınlığım ise yine Londra’da ki popüler bir mekan ile yaşandı.Etrafımdan özellikle dekorasyonu ile ilgili övgüler duyduğum bir fransız restorantı vardı ‘Clos Maggiore’.Londra sokaklarında gezinirken bir anda karşımıza çıktı ve bu övgülerle bahsedilen mekanı denemek istedim.Bir öğlen saati olduğu için rezervasyon sorunu yaşamayız diye düşündüm.İçeri girdik ‘Masanız var mı?’ dedik ‘Tabi şurası’ diyerek karanlık bir masa gösterdi ilgili kişi, ‘yok’ dedim ‘şu dekorasyonu güzel olan yere geçmek istiyoruz’ ‘tabi sizi Mayıs ayında ağarlayabiliriz’ dedi.Surat ifademi siz hayal edin! Mekanın verebileceği en yakın rezervasyon tarihi 6 ay sonrasınındı!

PARİS’TEN HAVADİSLER

Beni tanıyanlar iyi bilir Paris ile yıldızım hiç barışmadı.Bir kere çantam çalındı bir kere hastanelik oldum falan derken hiç sevemedim bu şehri.Ama bu sefer gezdiğim ve gördüğüm yerler beni gerçekten etkiledi.Ne bir sanat ne de bir moda delisi olmamama rağmen Christian Dior ve Louis Vuitton’un müzeleri görülmeye değerdi.Çok beğendiğim mekanlardan biri ise ‘Victoria 1836’ oldu.Duyduğuma göre Paris’in ünlü gece klubü L’arc’ın restorant bölümü bir yangın olayı sonrası kapanmış ve yerine Michelin yıldızlı Victoria 1836 gelmiş.’Arc De Triomphe’ manzaralı bu restorantda keyifli yemek eşliğinde yavaş yavaş yükselen müziğin ritmiyle geceye dalıyorsunuz.

 

GECELER VE GÜNDÜZLER

Şimdi sıra bu iki şehri kıyaslamaya geldiyse kendi gözümden yakaladıklarımı size aktarayim.İlk olarak yeni yıl arifesinde bu iki şehirin en çok ışıldayan caddeleri Londra’da Oxford Caddesi,Paris’te ise Champs Elysee.İki caddede ışıl ışıl görülmeye değer ikisi arasında bir seçim yapamayacağım.Londra kesinlikle gecelerin şehri.Güneşin fazla uğramadığı şehirde tabiki tarihi gezilecek yerler var ama Paris ile kıyas kabul etmez.Bu nedenle Londra eğlence ve turistik yaşam tamamen geceye odaklanılmış.Birbirinden lüks ve farklı konseptlerde gece klübunun yer aldığı bu şehire bir çok Hollywood ünlüsünüde sadece gece klüpleri için geliyorlar.Sadece klüpte değil,restoran yelpazeside Londra’da çok geniş.Bu nedenle seyahatinizde ağarlıklı akşam sosyalleşmek istiyorsanız Londra doğru seçim.Paris ise kesinlikle gündüzleri Avrupa’nın kraliçesi.Kafanızı nereye çevirseniz bir tarihi doku,romantizm…Eyfel Kulesi’nin ihtişamı şehri zaten çevrelemiş durumda.Bir çok gezip görülcek müze ve sanat galerisi gündüzleri misafirlerini ağarlıyor.Geceleri ise tabiki şık restoranlar ve klüpler var fakat benim için Paris’in gündüzü bir başka.Champs-Elysee üzerinde içilen bir kahvenin keyfini hiç bir klup veremez diye düşünüyorum.Ne şanslıyız ki güzel İstanbul’umuzun hem gecesi hem gündüzü ayrı şahane !